Âlemde en üstün vasıflarla yaratılan varlık; insandır. Sahip olduğu bu üstün meziyetler, insana diğer varlıklara verilmeyen yükümlülükleri de yüklemiştir. Akıl, anlama kabiliyeti, işitme, görme, konuşma gibi üstün meziyetlerden insan "hesaba çekilecektir. "...kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur" (el-İsrâ, 17/35). Her eşyanın var oluşunun bir maksat ve gayesi olduğu gibi insan ve onun uzuvlarının da yaratılışlarının birtakım gayeleri vardır. Eşya, ancak gayesine göre kullanıldığı takdirde gerçek değerini bulur.
Konuşma kabiliyeti insanlar için verilmiş değerlerin en önemlilerinden biridir. Bu kabiliyet ile insan, hemcinsleriyle anlaşma imkanına sahip olur. Toplum hâlinde yaşamak mecburiyetinde olan insan, her gün defalarca bu kabiliyetini kullanarak etrafında dost veya düşman halkaları meydana getirir.
Hayatımızı ilâhî ölçülere göre sürdürmemizi emreden Yüce Allah, çevremizde dost kazanmamızın sırrını açıklarken şöyle buyurur: "(insanlar) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "ben müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kim olabilir? İyilikle kötülük bir olmaz. (Sen, kötülüğü) en güzel olan şeyle sav; o zaman (bakarsın ki) seninle arasında düşmanlık olan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir"(el-Fussilet, 41/33,'34).
İnsanlara karşı iyi muamele ve güzel söz söyleme İslâm'ın prensiplerindendir. Firavun'u hak din'e davet için giden Hz. Musa ve Harun (a.s.)'a Allah; "O'na yumuşak şöyle, konuşun..." (Tâhâ, 20/44) emrini vererek kâfire yapılan tebliğin yumuşak ve güzel söz ile yapılması gereğini ifade etmiştir. Sözlerin en güzeli, insanları hakk'a, doğruya, olgunluğa, insanca yaşamaya sevkeden Allah'ın kelâmıdır: "Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer, ikişerli bir kitap halinde indirdi..." (ez-Zümrüt, 39/23). Sözlerin en güzeli olan Allah kelâmını ümmetine tebliğ eden Hz. peygamber (s.a.s.) de birçok hadislerinde, insanlara karşı güzel söz söylemeyi emir ve tavsiye etmiş; bizzat kendisi de hayatı boyunca kaba sözden sakınmış; şahsına hakaret eden insanlara bile; "Allah'ım; onlara hidayet et, çünkü onlar gerçeği bilmiyorlar" diyerek duada bulunmuş ve rıfk ile muamele etmiştir. O'nun bu yüksek ahlâkı, gün gelmiş, düşmanlarının bile sevgi ile etrafında imanla toplanmalarına vesile olmuştu. Yahudilerden bir grup Hz. Peygamber'e (s.a.s.) gelip, güya selâm veriyormuş edasıyla "Essâmu Aleyküm=Ölüm üzerinize olsun" deyince, yanında bulunan Hz. Âişe dayanamayarak, "ölüm sizin üzerinize olsun, Allah size lânet etsin, Allah size gazap etsin" diye cevap verince Hz. Peygamber (s.a.s.), "Yavaş ol Âişe! Yumuşak hareket et; sert hareketten ve çirkin sözden sakın " buyurmuştur. Câbir İbn Abdullah, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in "Kötü söz ve harekette bulunanla kendini kötü söz ve hareketlere zorlayanı ve çarşılarda bağırıp çağıranı Allah sevmez" buyurduğunu rivayet eder. Müslüman, elinden ve dilinden zarar görülmeyen insandır; başkalarına dil uzatmak, lânet etmek, kötü iş yapmak ve kötü söz söylemek, müslümana yakışmayan hallerdir. Müminin en düşük ahlâklısı, kötü sözlü olanıdır. İslâm, değil müslümana, kâfirlere bile lânet edilmemesi gerektiğini Peygamber (s.a.s.), diliyle yasaklamıştır: "Allah'ın lâneti ile, Allah'ın gazabı ile ve ateş ile lânetleşmeyiniz" (Ebû Dâvûd, Edeb) Ebu Hureyre'nin rivâyetine göre; Peygamber (s.a.s.)'den müşriklerin aleyhine Allah'tan dua etmesini isteyen birine Hz. Peygamber (s.a.s.). "Ben, lânet edici olarak gönderilmedim; ancak rahmet olarak gönderildim" buyurmuştur" (Müslim, Birr, 87) Gerçekte Resulullah, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir (Enbiyâ, 21/107).
Güzel söz; gönül alan, onur kırmayan, hak ve doğruyu gösteren bütün sözlerdir. Fertler arasında sevginin, hak ve doğrunun üstün tutulması; nefret ve düşmanlığın giderilmesi, hakka uygun sözlerle mümkün olmaktadır. Allah, bir toplumun, diğerini ayıplamamasını, kusurlarını araştırmamasını, aleyhinde iftira ve gıybette bulunmamasını emretmektedir (el-Hucurât, 49/11, 12) Bu konuda Hz. Peygamber'den şu hadisler nakledilmektedir:
"Mümin dil uzatıcı değildir, lânet okuyucu değildir, kötü iş yapan değildir, kötü söz söyleyen değildir" (Tirmizî, Kadir, 1978).
İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre; Resulullah zamanında iki adam arasında karşılıklı sövme oldu: Bunlardan biri sövdü, diğeri sustu. Peygamber (s.a.s.) de oturuyordu. Sonra diğeri aynı sözü geri çevirdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s.) kalktı ve meclisten dışarıya çıktı. Hz. Peygamber'e "niçin kalktın" diye sorulunca, "Melekler kalktı, ben de onlarla beraber kalktım. Bu sövülen, sükût ettiği müddet, melekler buna sövene, sözü geri çeviriyorlardı. Ne zaman ki, bu adam, sövenin sözünü geri çevirdi, melekler kalktı, gitti" buyurmuştur (Ebû Dâvûd, Edeb, II, 572); "Sövülen iki kimsenin söyledikleri sözün günâhı; sövülen hududu aşmadıkça, ilk söze başlayan üzerinedir" (Müslim Birr, 68); "Müslümana sövmek fâsıklıktır" (Nesâî; Tahrimu'd-Dem, 27); "Size, kötü olanlarınızı haber vereyim mi; koğuculukla dolaşıp insanlar arasını bozan ve temiz kimselere ayıp isnad edenlerdir" (İhyâ, Cüz, III, 135). Hz. Ali, "Çirkin laf edenle onu yayan, günâh işlemekte eşittir" (Beyhakî, Şuabu'l-İman); İbn Abbas da, Hucurât suresinin 11. ayetini izah ederken "Bir kısmınız bir kısmınıza dil uzatmasın. Muhakkak Allah, çirkin söz kaçıranı, kasden çirkin söz söylemeye yelteneni sevmez" demiştir (Edebü'l-Müfred, I, 344).